5 Mart 2014 Çarşamba

Şirin Soysal / Röportaj

Yeni yıl arefesinde eşe dosta alınacak hediyeler konusunda kararsız olanlar için cazip bir teklifimiz var. Geçtiğimiz aylarda raflara düşen "Ziyaret" sezonun favori hediyelerinden. Albümü dinlerken kendinizi bir Tim Burton karakteri olarak hayal etmeniz son derece olası. Ülkenin başına gelen güzel şeylerden biri olan Şirin Soysal albümü yılın son zamanlarını güzel kapatmanızda etkili olacak. 

Merhaba Şirin Hanım, ilk albüme kıyasla “Ziyaret”e daha farklı bir sound hakim. Biz sizden yine bir “Kara Kabare” beklerken, “Art Rock “ile karşımıza çıktınız. Nasıl gerçekleşti bu değişim süreci?
Merhabalar. Hepimiz her an değişiyoruz, bu yüzden aynı tarzı bozmadan devam ettirmenin mümkün olduğunu düşünmüyorum. Ben değiştikçe melodilerim ve sözlerim de değişiyor haliyle. Her iki albüm de değişken tabiatımın ürünü. İlk albümde prodüktörüm Şevket Akıncı piyano ve davul kullanmamak gibi radikal bir fikir sundu. Kulağı çok olgun ve bilgili bir müzik adamı Şevket. Ben de kabul ettim. Albümün genel sound'unu soğuk gitarlar ve gotik bir kumpanya havası veren, Amy Salsgiver'ın vurmalı çalgıları oluşturdu. Bence albümün 'kara'lığı bu kararla örtüşüyor. 'Ziyaret'te ise bir çok farklı tür bir araya geliyor. İçinde 'kara kabare' de var, caz da var, progresif rock da var, new wave de var, orta çağ müziğini andıran ezgiler ve Steve Reich vari minimal müzik var… Hepsinin toplamı Art-Rock tanımına uyuyor. Albümün prodüktörleri olarak Şevket, ben ve Cansun Küçüktürk varımızı yoğumuzu koyduk ortaya sanırım ve sonuç bu oldu.
“Bir şeyler var” ile Türkiye’nin çok da alışık olmadığı bir tarz denediniz. Dinleyici hakkında neler düşünüyorsunuz? Türk dinleyicisinin yeni tarzlar ve alternatif işler konusunda bilinçlendiğini söyleyebilir miyiz?
'Bir Şeyler Var' albümüne gelen bir yorum, ''Bunu dinleyeceğime bileklerimi keserim daha iyi'' olmuştu. Ben bu yorumu sevdim esasında. Çünkü müziğimin genel yansımasını bana resmetti. Halbuki dünya müziğinin içinden bakarsanız, pek deneysel bir durumu yok albümün. Benim bestelerim son derece melodik, ama bu bölgedeki kulağın alışık olmadığı bir yapıları var sanırım. ‘Drone’ müzik dinlese ne biçim olurmuş o arkadaş, onu düşündüm. Fakat çok olumlu ve ilginç yorumlar da duydum. Birisi, ''Sıkı rock’çu bir grup arkadaşım artık sadece seni dinliyor'' dedi. Farklı farklı kesimlerden de dinleyiciler çıkıveriyor. Tabii, yeni tarzlar sunan müzisyenler pes etmediği sürece, ki etmeyecek, dinleyici kitlesi de gittikçe büyüyecek. Müzik dinleyicisini bulur nihayetinde. Bizimkinde birazcık sabır lazım sadece.
Son yıllarda alternatif müziğin de ana akım medyada yer bulmaya başladığını gözlemliyoruz. Bazı müzisyenler bundan çok hoşlanmıyorken bazı müzisyenler umut verici bir gelişme olarak görüyor. Alternatif müzik yapan bir müzisyen olarak ana akıma nasıl bakıyorsunuz?
Bu müzisyene kalmış bir seçim. İsteyen yeraltında kalmayı tercih edebilir. Saygı duyarım, hatta çok takdir ettiğim bir duruştur. Bakınız Scott Walker. Fakat kendi adıma yayabildiğim kadar yaymaktan yanayım. Sonuçta kendime ve ekibime bir ekmek kapısı yaratmakla yükümlüyüm. Ana akım medyasını sadece bir araç olarak görüyorum. Seni çok iyi anlayabilecek potansiyel bir dinleyici o an o programı izliyor olabilir. Mühim olan, nereye çıkarsan çık, oyuna gelmemek ve söylediğin şeyde sabit kalmak.
Ceylan Ertem, Jehan Barbur, Yasemin Mori, Birsen Tezer ve Jülide Özçelik gibi birçok isim müzik sektöründe adından söz ettirmeye başladı. Sektörde ciddi bir değişim söz konusu gibi gözüküyor. Artık ataerkil müzik endüstrisinde yavaş yavaş bir değişim yaşandığını söyleyebilir miyiz? Bunun bir sonraki adımını nasıl öngörüyorsunuz?
Şu an türk pop müziğinin güncel kodlarının Can Bonomo ve Mehmet Erdem gibi isimlerin elinde olduğunu düşünüyorum. Olumlu bir durum bu, ikisi de alışılmışın dışında şeyler sunuyor, sözleri olsun, ses tonları olsun. Saydığınız isimler de bir zaman sonra o konuma gelecektir. Endüstride bir değişimin eşiğindeyiz. Ben de bunun rüzgarından faydalanıyorum tabii. Yasemin'in kitlesinin bu kadar genişlemiş olması benim için umut verici bir durum.
Sektörden bahsetmişken dijital müzik platformları Türkiye’de de önem kazanmaya başladı. Bu durum müzik sektörünü nasıl etkileyecek? Müzik dinleme servislerinin sanatçılara ne gibi katkıları olacak?
Müzik indirmek, korsan dinlemek gittikçe zorlaşacaktır. Dürüst bir alma verme dengesi olursa ne mutlu. Payımıza düşen miktar ne olursa olsun, o kadar iş, o kadar emeğin sonu bedava olmamalı. Tabii ki sanatçılar için daha da iyi şartlar sunulmasını bekliyorum. Fakat uzun bir süredir yapım şirketleri de para kazanamıyor. Dijital platformlar  sayesinde, şirketler tekrar kazanmaya başladıkça, müzisyenleri de bulacaktır o kazanç elbette.
Aslında böylesine etkileyici müzik yapan bir müzisyenin nelerden beslendiğini merak ediyoruz. Şirin Soysal neler okur? Kimleri dinler?
Klasiklerden çok hoşlanıyorum. İngiliz edebiyatından rus edebiyatına geçtim son yıllarda. Dostoyevski ve Gogol okudum uzun bir süre. Yeni yeni türk edebiyatının soluğunu alıyorum. Engin Ergönültaş, Yaşar Kemal, Sabahattin Ali, Ahmet Hamdi Tanpınar var listemde. Radiohead, PJ Harvey, Fiona Apple, Lhasa de Sela, Tom Waits, Nick Cave, The Doors. Michael Jackson. Beethoven, Miles Davis, Philip Glass, Ennio Moricone. Timur Selçuk, Seyyan Hanım, Sabahat Akkiraz, Orhan Gencebay. Jacques Brel, Edith Piaf, Nina Simone, Billy Holiday… durayim, yoksa devam ederim.
Ve son olarak 2013’ün son günlerinde birçok müzik mecrası yılın en iyilerini listelemeye başladı. Size göre ülke ve dünya çapında 2013’ün en iyi çalışmaları kimlere ait?
Sıkı bir gündem takipçisi olmadığım için her şeyden haberim olmuyor. Biraz geriden gelen bir dinleyiciyim. Ama son zamanlarda favorilerim Türkiye'den Yasemin Mori - ''Deli Bando'', dünyanın geri kalanından ise Fiona Apple - ''The Idler Wheel…''  Yılın en güzel sürprizi ise Rodriguez!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder