5 Mart 2014 Çarşamba

''Bir Şeyler Olduğu Kesin''

 
 
Şirin Soysal'ın ilk albümü 'Bir Şeyler Var' çıktı. Caz merakını, tiyatro eğitimini, mizah duygusunu ve kabare yeteneğini damıttığı albümünde Soysal, standart da söylüyor, çocuk şarkısı da
Haber: ERAY AYTİMUR    

‘Sezuan’ diye bir ülke olsaydı, onun hakiki iyi insanı herhalde Şirin Soysal olurdu. Caz merakı, tiyatro eğitimi, mizah duygusu, bunların ortak izini bulduğu kabare yeteneği, farklı coğrafyalarla renklendirdiği yaşamı, sezgileri ve oyalı söyleyişiyle hayat verdiği albümü ‘Bir Şeyler Var’ aslında var olmayan iyiliğin hissini ve hazzını veriyor. Albümü, yeni ve doğru bir akım yaratma hususunda hızlı ve emin adımlarla ilerleyen NU-DC etiketiyle yayımlayan Şirin Soysal’ın prodüktörlüğünü Şevket Akıncı yapmış. Akıncı’nın Cansun Küçüktürk ile düzenlediği parçaları Amy Salsgiver, Muammer Ketencoğlu, Ertan Şahin, Gülşah Erol, Ceren Akçalı, Sumru Ağıryürüyen, Kağan Yıldız, Fatih Serenci, Anıl Eraslan, Korhan Erel ve Tamer Temel gibi isimler seslendirmiş.
Albümde daha önce buralarda denk gelmediğimiz türde ‘Bir Şeyler Var’ olduğunu görünce “Hayat bir kabaredir” sözünden de aldığımız ilhamla Şirin Soysal’ın kapısını çaldık.

‘Bir Şeyler Var’ yabancılık, savrulmuşluk, yalnızlık gibi temalardan beslendiğini düşündürüyor. Diplomat ebeveynlere sahip olmanın getirdiği bir yersiz yurtsuzluk hissi, aradan zaman geçse de ruhuna hükmediyor mu?
İstanbul beni kendine garip bir şekilde bağlamış olsa da yabancılık benliğime kazınmış vaziyette. Bu, artık histen çok bir duruş, tavır haline geldi. Yabancılık bir yerde gözlemciliği barındırıyor. Hiçbir yere ait olduğumu düşünmüyorum. Nerelisin diye sorduklarında, her seferinde küçük bir içsel kriz geçiriyorum, çünkü ne cevap vereceğimi bilemiyorum. Bildiğin dünyalıyım...

Ve ayrıca bahsettiğim temalara karşılık, senin vokalin, düzenlemeler ve çalım itibarı ile albüm bir hayli enerjik ve coşkulu bir sound taşıyor. Müzik ve sözler birbirinden rol çalmadan birbirlerini nasıl dengeleyebildi?
Şarkı yazarken melodi ve sözlerin bütünleşmesi için uğraşıyorum. O bütünlüğü hissetmeden şarkıyı düzenleme için devretmem. Buna karşın bazı dinleyiciler sözlere dikkat kesiliyor, bu da hoşuma gidiyor. Çünkü amacım hikâyemi aktarmak. Melodi de buna hizmet ediyorsa ne âlâ. Şevket Akıncı ve Cansun Küçüktürk düzenlemeleri groove’lar bularak değil, melodileri baz alarak yaptılar. Bu, kanımca onlara müzikal özgürlük sağladı ve müthiş coştular. Düzenlemeler şarkıları ortaya çıkardı.

Kelimelerden ‘hayali’ sana ne ifade ediyor, hayalperest misindir?
‘Hayalperest’ sözcüğü, ‘gerçek’ten kopukluğu çağrıştırıyor. Benim için o hayal dünyası zaten gerçek. Kimi insan elle tutulur, gözle görülür şeylerin ‘gerçeği’ oluşturduğuna inanır. Ama bu benim tanımıma hiç uymuyor. Kim topluluk içerisinde gerçekten hissettiklerini, düşündüklerini söylüyor? Hangi kadın televizyona makyajsız çıkıyor? Politikacıların söylemleri mi gerçek? Ödediğimiz vergi mi gerçek? Bence gerçek denen şey çok daha gizemli, çok daha derin. Belki de yaşarken tam olarak kavrayamayacağımız bir şey.

Peki parçadaki ses tasarımı ‘hayali’ kelimesine ne derece hizmet ediyor?
‘Hayali’ sözcüğünün geçtiği ‘Yalnız Kız’ parçasında, Alp Çoksoyluer’in ses tasarımının bir yarı uyku halini aktardığını düşünüyorum. Şarkının battaniyesi gibi.

Müzisyenliği kadar fikir adamı olarak da çok önemsediğim biri Şevket Akıncı. Ve onun prodüktörlüğünün albümün müzik cümlelerine dosdoğru yansıdığını düşünüyorum. Onun da bir diplomat çocuğu olmasının getirdiği bir empati, sempati, telepati olabilir mi aranızda?
Şevket benim için tam bir kahraman. Eskiden beri tanırım, bana ağabeylik yapmışlığı vardır. Albüm için yola koyulduğumda Şevket’i aradım, belki düzenlemeleri yapmak ister diye, fakat sormaya nedense çekindim, adam deneysel işlerin babası, benim tarzım ona ‘pop’ kalır diye. O da bana bir başka isim önerdi. Düşünüp taşınırken, Şevket geri arayıp kendisinin de yapabileceğini söyledi. Meğer o da ilk aşamada çekinmiş söylemeye. İki hassas ruhun diyaloğu işte... Bilgi, yetenek ve tecrübesine güvendiğimden, albümün prodüktörlüğünü ona verdim.

Hani bir sözün var ya ‘Vedat Bey bile evden çıkmış’ diye, söz konusu Vedat Bey hayat arkadaşın Vedat Özdemiroğlu olsa gerek. Evden pek çıkmaz mı?
Pek çıkmaz, çıktı mı kolay kolay girmez!

Bu albümün en sevdiğim yanlarından biri de çocuk şarkıları dünyasına girmiş olması. ‘Bir gün bir gün bir çocuk’ ilaçları çocukların erişemeyeceği yerde saklamak gereğinin ötesinde bir derinliğe sahip. Çocuk şarkıları ve edebiyatıyla aran nasıl?
Bildim bileli çocuk şarkıları hep aynıdır, belki de ben bilmiyorumdur. Albümdeki ‘Bir Gün Bir Gün’ büyükler için çocuk şarkısı oldu. Yetişkinler olarak kendimizi sık sık çocuk gibi çaresiz hissederiz. Şarkı bunu anlatıyor. Çocuk edebiyatını pek takip edemiyorum ancak küçükken dinlediğim masalların etkisini zaman zaman üzerimde hissediyorum. Masal anlatan bir nine veya dede olsa yakınlarda, gidip dinleyen çocukların arasına katılırdım.

Bir de standart seslendirmişsin, ‘It had to be you’. Oysa seni gözü kapalı dinlesem aklıma sıradaki parçanın hep ‘If You Could See Her’ olacağı gelir.
‘It Had to be You’ şarkısını Billie Holiday’den dinlediğimden beri çok seviyorum. Bir kabare havası da var, diğer parçaların arasına yakışıyor. Belki bir dahaki albümde ‘If You Could See Her’ olur...

Kabare gibi müzikle birlikte görselliğin de önplanda olduğu bir alan günümüzün görselliğe tapan toplumunda niye yeterince ilgi görmüyor dersin?
Ona bakarsan ana akımda olmayan hiçbir tarz çok ilgi görmüyor. Bu tüm sanat dalları için geçerli. Sanatın ana akımda yer edinmesi kolay değil, çünkü çoğu insan işi gücü dışında düşünmek değil, eğlenmek istiyor. Eğlenmek için de kolay hazmedilebilir sesleri, görselleri tercih ediyorlar.

Şampiyon Beşiktaş diye bir kısa filmin var. Futbol, Beşiktaş ve sinema ile aran nasıl?
Futbolla aram hiç yok, Beşiktaşlı da değilim. Bir türlü sevemedim futbolu. O film benim için futboldan ziyade bir baba-oğul hikâyesini anlatıyor. Sinemayla ilişkim ise her zaman iyi. Çok iyi bir izleyiciyim. Klip çalışmalarına başladım, Ozan Akıncı’yla birlikte küçük ve daimi bir film ekibi kurmaktayız.

Madem görsel dünyaya değiniyoruz, bu albüm müziğin sepyası desem, nasıl karşılarsın?
Çok güzel, karizmatik bir tanım. Kayıtlar esnasında ‘sepya’ sözcüğü çok geçti aramızda. ‘Sağ ol Eray’ der, kıvanç duyarım
Şirin Soysal, albüm lansman konseri 16 Aralık’ta, İKSV Salon’da.       

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder