5 Mart 2014 Çarşamba

“Bilinmeyenden korkma. Bilinmeyenden korkmazsan, ölümden de korkmazsın” – Şirin Soysal



Kadıköy’ün tuhaf bir akşamında karşılaştım onunla. Konserinden hemen önce… Aynı masada bir saat kadar oturup hiç konuşmadık. Yeşil, kocaman bir montun içinde kaybolmuş oturuyordu. Dingin ve çalkantılı bir ruhu var. Nasıl başarıyorsa, başarıyorsak, ikisini aynı anda içinde barındıranlardan o da.
İkinci karşılaşmam, ki bu büyük ihtimalle onu tanıdığım gün oluyor, Beyoğlu’nda bir konserinde… Dünya garip işte. Şirin Soysal’ı bence sahnede tanıyabiliyorsunuz. Çünkü tüm kalbini açarak orada duran bir kadın o. Bir yanıyla buz gibi, öteki yanı kavrulanlardan.
Hakikaten “Bir Şeyler Var”
Oyunculuk eğitimi almış olmasının da büyük etkisi var sanırım. Hâlâ Türkiye sınırlarında en çok etkilendiğim konserler arasındadır Şirin’in performansı. Müziğinde apaçık ortaya koyduğu bir dünya var. Çok okuyor, belli. Edebiyatla, dünyayla, varlıkla, yoklukla tümden ilişkili yaşıyor. Sözlerine bu yansımış, hem de nasıl… Aidiyetsiz bana göre Şirin Sosyal. Zaten gezegenin epey yerini gezdiği bir hayatı olmuş. Tek yeri ev olarak kabullenmeyene her yer evdir ya, biraz da öyle. Müziğini o yüzden sınırlandıramıyorum. Tutup bir yere koyamıyorum asla. Ki zaten benim çok yakından takip ettiğim Şevket Akıncı ve Cansun Küçüktürk’le birlikte yaptığı çalışmalar bunlar. Caz ve kabare tarzlarının birleşiminden doğan bir müzik diyebiliriz, en insana ait tanımlamalarla.
 
 
Şirin Soysal şarkıların son derece öznel yorumları…
Yabancıyım
“Yapamadım. Nafile… Yabancıyım”
Camus’nun yabancısından da başka bir şey bu ya da çok sevdiğiniz Olric’ten: ) Hem yabancı, hem de buralı birinin hikayesini anlatıyor. Hani, her şeyin ortasında olup bir türlü dahil olamayanlar var. İnsan, uzun süre kök salmakla uğraşıyor. Hayatının geri kalanını da bu köklerden kurtulmakla geçiriyor.
Bana göre bu şarkı aslında öncelikle Şirin Soysal’ın biyografisi… Elbette onun olduğu kadar diğer yabancıların da…
Yeni Ay
Şevket Akıncı’nın ruhunun fazlasıyla içinde dolandığı bir parça… Ölüme yakınlık, bilinmeyene yakınlık, uzaydan süzülenlere eşlik eden bir ses.
Ne Yaptım Şu Hayatta?
Dünyayı güzelleştirme eylemlerine tutunanlar var. Sanki kendisi çok sevmiş gibi… Aşık olunca, heyecanlanınca… Kendi sevemediğin dünyayı bir şekle, hâle sokup ona ve diğerlerine sevdirmeye çalışıyoruz ya… Sonrasında yanıp sönen neon ışıklarıyla, koca bir odada kalıyoruz. Pencereler çarpıyor, perdeler uçuyor, ortalık dağılmış, sokaktan içeriye kağıtlar doluyor rüzgârla… Bu da onun şarkısı.
Yalnız Kız
Özellikle bu şarkıyı, sahnedeyken, tüm müzik Şirin’in elinden kolundan çıkıyor gibi dinleyebilirsiniz. Eh, adı da yetiyor zaten şarkının: “Uzun belki hikayesi, anlatmamayı yeğledi, sessizliği severdi, yalnız kız…”
Albümün masal şarkılarından.
Bir Şeyler Var
Sinan Göksel’in çekmiş olduğu bir klibi var bu parçanın. Şirin’in sol yanı hariç başka her şeyin karanlığa gömüldüğü bir kliple aklı her daim karışmış olan, dünya gezegeninde hâlâ şaşkınlıkla gezenlerin seveceğini düşündüğüm bir şarkı. Aynı zamanda albüme de adını vermiş genel bir şaşkınlık, alışamama hâli var.
 
Bilinmeyen
Şarkı aralarında şiir okur gibi konuşan Şirin Soysal, konserinde şarkıya dahil bir şekilde fısıldadı:
“Bilinmeyenden korkmayın, bilinmeyenden korkmazsanız, ölümden de korkmazsınız…”
Saatler
Virginia Woolf’un Saatler filminin son sahnesinde dediği gibi: “Aramızda sadece saatler var, sadece saatler…” ve filmin o kısmında Nicole Kidman sulara gömülür. Bu bir karamsarlıktan, karanlıktan öte bir hâl aslında. İnsanın duru olana, dingin olana varması… Şöyle düşünün, albümün bu kısmına kadar bir yerlere daldık, battık… Ama orada son derece eğlenceli, panayır kıvamında bir yere vardık.
Bu şarkıyla birlikte albümdeki ruh hâli farklı bir boyuta, kanala geçiyor. Zihninde insandışı varlıkların birbirini kovaladığı insanlar, ha bir de gönülleri “haydutları seven”ler kahvelerini yapıp sırtlarında onları uçuran pelerinleri varmış gibi güçlenip uçup havalanıp bütün gün bu şarkıyı söyleyebilir.
Karantina
Gülçin Önel’in çekmiş olduğu klipte albüme ruhunu sızdıran insanları görmeniz de mümkün.
“Kelimelerin kandırdığı yer, pek yakın gibi…”
It Had to Be You
“Bütün hatalarınla seni hâlâ sevebilirim” demesine ragmen, uzaklığını yitirmeyen bir ses var bu şarkıda bana kalırsa, sanki kendini bir yerinden, nasıl yaptıysa doğaçlamanın kollarına bırakmış, gidiyor.
Kuralsız Kahraman
Kabarelerden çıkmış, sokaklarda dolanan “Awaara” filminin zaman tünelinden geçe geçe ilerlediği, değiştiği, biçim aldığı bir şarkı.
“Bahane bulmadan yaşasam…”
Uyurgezer
Hatırlamadığım bir filmde şuna benzer bir diyalog geçiyordu:
- Gündüz düşleri görmeyi ne zaman bırakacaksın?
- Ben gündüz düşü görmüyorum. Uyurgezerim.
Bazılarımız rüyada aslında. Hani Tezer de diyor ya: “Ben değil, ayaklarım yürüyor” Şirin de bu şarkısında aslında Düş’e ait olan ama bedenen aramızda dolanan birinin uyandığı andaki tedirgen masalını heyecanlı bir şekilde anlatıyor.
Bir Gün Bir Gün
En sevdiğimi en sona bıraktım. Çocuk masalları tuhaftır. İyiliği anlatmak için, kötülüğü, korkuyu o kadar çok anlatır ki, masalın sonunda kelebek uçsa sevinecek hale gelirsiniz. Bir gün bir gün dolabı açıp ilacı içenlerin değil de, kitabı açıp kendini bulmaya kalkanların şarkısı. Hani bir ömür boyunca bitmeyen o arayışın ilk başladığı an ne zamana denk geliyor bilemem; ama o sırada bu şarkının çalıyor olması pek muhtemel.
“Bir gün bir gün bir çocuk, eve gelmiş, kimse yok…
Açmış bakmış kitabı, gerçek sanmış masalı.
Bırakmış kendini satırlara, sihirli orman yollara
Takmış kafayı kendini bulmaya…”
Tüm bunların üstüne bir de Şirin Soysal’ı kendisinden okuyun:
Sinem Sal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder