5 Mart 2014 Çarşamba

'Attilâ İlhan'a bir şiir yazmak istedim'


İkinci albümüyle art-rock sularına açılan Şirin Soysal'ın melodileri artık daha 'damardan'. Bir şarkısını Attilâ İlhan'a ithaf eden sanatçıya göre "Dünya değişecek çünkü hepimiz değiştik!"
Haber: ELİF EKİNCİ / Arşivi

İlk albümü ‘Bir Şeyler Var’la caz dünyamızı şenlendiren Şirin Soysal, arayı fazla uzatmadan ikinci albümü ‘Ziyaret’i yayımladı. Ada Müzik etiketiyle yayımlanan albüm vesilesiyle, bir akşamüstü buluştuk Şirin Soysal’la.
Ben “caz dünyamız” dedim, ilk albümün, Soysal’ın “kara kabare” adını verdiği, kendine has bir tarzı vardı. Daha mizahi bir açıdan bakıyordu her şeye. Aradaki iki sene boyunca, konserler sürerken yazdığı şarkıların ruhu ise biraz daha farklı; “daha damardan bir yerlerden” geliyor, öyle söylüyor Soysal. Bu albüme ise “art-rock” diyor, 60’larda İngiltere’de ortaya çıkan bu tarza yakın buluyor sound’unu.
Soysal’a göre sound, kendiliğinden çıkıveren bir şey, “Ama bilinçli olarak yaptığım, denediğim şeyler de var albümde” diyor. ‘Bağışlıyorum’ isimli şarkı buna bir örnek. “Ben genelde önce melodiyi yazarım, bu kez önce, daha konuşma diliyle, sözleri yazdım, merak ettim ne olacağını” diyor.
Soysal’ın yeni albümünde dikkat çeken bir ayrıntı, albümün son şarkısını Attilâ İlhan’ın ‘Baki’ye Gazel’ şiirine ithaf edişi. “Attilâ İlhan’ın ‘Baki’ye Gazel’ini okuduğumda vuruldum o şiire. Okurken bestesi de geldi. Büyük bir şair, başka büyük bir şaire gazel yazmıştı. Ben de Attilâ İlhan’a bir şiir yazmak istedim” diyor.
Biraz da yurtdışında doğup büyümüş oluşunu göz önünde bulundurarak soruyorum: Türk şiiriyle, edebiyatıyla aranız nasıl? “Çok fazla şiir okuduğumu söyleyemem aslında” diyor ama Attilâ İlhan ve Ahmet Haşim’i severek okuduğunu da ekliyor.
Önceleri İngilizce okurmuş ama 2004’te
İstanbul ’a taşındığından bu yana, Türkçe okumaya başlamış. “Yeni yeni giriyorum aslında Türk edebiyatına” diyor. Önce Rus edebiyatını Türkçe okumuş. Şimdi de sıra Türk edebiyatında; Engin Ergönültaş’ın son kitabı ‘Minare Gölgesi’ni çok sevmiş örneğin.
2004 yılı, aslında Şirin Soysal’ın hayatının dönüm noktası. O sırada Dublin’de üniversiteyi bitirmiş, doktoraya başlamak üzere. Ta ki
Ankara ’daki annesinden bir telefon gelene kadar: “Babanın durumu kötüleşti, yanına gitmeliyiz!”
Apar topar ABD’ye, Houston’da tedavi gören babasının yanına gidiyor Soysal. “Babamın son iki haftasını yanında geçirdik. Hayatımın en zor ve özel zamanlarından biriydi. Anneannem ve büyükbabamı da ona çok çok yakın zamanda kaybettim. Böyle peş peşe ölümler yaşayınca burası bir şekilde çağırdı beni. Kulağa mantıklı gelmediğinin farkındayım...” diyor.
2008, kırılma noktası
Dublin’de tiyatro ve
sinema okuyan Soysal, İstanbul’a döndüğünde de ilk iş, bir süre sinema-TV sektöründe çalışmış. “Ama çok mutsuz oldum. Yaratıcı hissetmedim kendimi” diyor. Sonunda ona sürekli “şarkı söyle” diyen tarafını dinlemiş ve hocası Randy Esen ile birlikte çalışmaya başlamış. Önce küçük dinletiler, ardından da albüm gelmiş. Müzisyenlerin genelde hissettiği ‘ikinci albüm stresi’ni hissetti mi peki? “O hiç olmadı bende” diyor, “Çünkü çok içime sinmişti. Sesimin çok değiştiğini, artık onu daha iyi kullandığımı hissediyorum. Daha derin bir ilişkim var sesimle.”
Peki bu ruhu için de geçerli mi? ‘10 yıl olmuş İstanbul’a geleli. Nasıl hissediyorsunuz şimdi’ diye soruyorum. “Avusturya, İsviçre, İrlanda... Hayatım buradan uzakta geçti. Döndüğümde çok zorlandım. Ama benim için kırılma noktası 2008’di” diyor. Yani şarkı söylemeye başladığı ve sevgilisiyle tanıştığı yıl. O yıl Soysal için aidiyet travmasını görece atlattığı yıl olmuş. Ama halen kendini çevresindeki insanlar kadar buraya ait hissetmediğini söylüyor. “Ben arkadaşlarımın birçoğunun sinirlendiği gündeme sinirlenemiyorum mesela. Son örnek Gezi’ydi. Benim için hayatımın en özel anlarından biriydi ama burada oluyor olması önemli değildi benim için. O dayanışmayı yaşamak için olmuştu bence o. Oldu da ne oldu diyorlar ya; çok şeyi değiştirdi bence.
Dünya değişecek. Çünkü hepimiz bir parça değiştik...”
* Şirin Soysal’ın ikinci albümü ‘Ziyaret’in ilk konseri 3 Aralık Salı akşamı, saat 21.30’da Babylon’da.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder