5 Mart 2014 Çarşamba

Sanatçı Olmak / 14 Ekim 2012 / Şirin Soysal Blog


''Sanatçı dendiğinde akla gelenlerden: bohem, parasızlık, karizma, ego, deli, kültür, esrar, güzellik, renk, muhalif, alkol, aşk, kitap, toz, kahve, sigara….
 
'Sanatçıyım' demekte bir hal vardır. O kişi hemen mercek altına alınır, sanatından çok, hayatı, ilişkileri, huyları merak edilir. Ve içten içe eleştirilir, 'kendini bir şey sanıyor herhalde ki sanatçıyım diyor…' Sanmak da ne kelime, apaçık diyor işte, 'sanatçıyım' diye. 'Doktorum' demek ne kadar net sarsılmaz bir resim getiriyorsa, sanatçıyım demek o kadar muallak bir resim getirir göz önüne. Bazen hafif kıskanç, hafif iğneleyici ya da aşırı saygı barındıran bir 'ooo' ile karşılanır. Şaşırmış ve biraz yapmacık bir 'aaa' sesi gelir veya. 'Ne güzeeeel'. Ve sonra, 'ben de biraz resim yapıyorum' ya da 'kızım da şarkı söylüyor…' Ne güzel. Ben arada bir ameliyata girmiyorum ama olsun. Yapmasına yapın tabii ki, dünyada mümkün olduğunca çok insan sanatla uğraşsın, mesleği ne olursa olsun, çünkü sanat ruhu iyileştirir. Bana dokunan şey, sanatçıya bakıştaki o muallaklık. 'Ailesi zengindir' ya da 'sürünüyordur' varsayımı… Sanatçının kendini, kendinden fazla bir şey 'sanması' düşüncesi… Sanatçıyı bu hafife alma eylemi bir nedir, nerden doğar, nasıl beslenir? 
 
Sanatçı kavramı, içine müzisyeni, ressamı, heykeltraşı, tiyatrocuyu, sinemacıyı, dansçıyı, yazarı alır. Ben müzisyenim, ama başka sanatlarla uğraşmasam, ilgilenmesem, müzisyenliğimin pek bir değeri kalmaz. Sanatlar biribirlerini besleyerek var olurlar. Hepsi aynı tohumdan doğar, sevgi. Sevgiden sapan bir sanat eylemi, sanat değil, propagandadır. Sanatın özü, ne kadar aydınlık ya da karanlık yerlerden fırlarsa fırlasın, sevgi arzusu, sevgi arayışı, sevgiye dönüştür… Sanatçı sever, çok sever. O yüzden bir o kadar da sevilmek ister. Yani sanatı seçme sebebi sevilmek olsa da, bu seçimin nihai kaynağı sevmektir. Bu yüzden hayranlık uyandıran kişiler genellikle sanatçı olurlar; kaynağa, ya da tanrıya olan günbegün yakınlıkları, onlara farklı bir ışık katar. 'Copying Beethoven' filminde, üstad müziğin icracısı için şöyle der: 'Havadaki titreşimler, tanrının insanla konuşurken sarfettiği nefestir. Müzik, tanrının dilidir. Biz müzisyenler, tanrıya olabildiğince yakınızdır. Onun sesini duyar, dudaklarını okuruz. Onun şarkılarına hayat veririz. Biz buyuzdur. Ve bu olamazsak hiçizdir.' Sanatçının üzerinde yürüdüğü o ipince çizgiyi, Beethoven olduğu gibi ortaya koymuş. Eğer sanatçı, onu var eden kaynaktan, sevgiden saparsa, bir 'hiç' olur. 
 
Formüllere dayanmadığı için, saati, günü yoktur sanatın. Sipariş üzerine yaratılamaz. Bu yüzden sonu da belirsizdir; zirveye de ulaştırabilir, aç da bırakabilir. Sanatçılığı seçtiğimizde, onun kışkırtıcı oyununu oynamayı seçeriz. Hiç bir alanda olmadığı kadar ayartıcı, kaynaktan saptırıcı cazibe unsurları çıkarır karşımıza habire. Şöhret, hırs, sabırsızlık, para, uyuşturucu bunların baş taçlarıdır. O kadar incedir ki üzerinde yürüdüğümüz o çizgi, bunlardan birinin içine fazlasıyla daldığımızda, kaynağımızdan sapar ve Beethoven'ın anlattığı 'hiç'e doğru gerileriz. 
 
Sanatçının kaynağa olan yakınlığı onu yücelttikçe, ne kadar hayranlık uyandırırsa uyandırsın, başkalarının gözünde hafife alınması gereken bir şey haline gelir. Çünkü dayanağı somut değildir. Çoğu başka mesleğin amacı, elle dokunulabilir, gözle görülebilir sonuçlardır. Ve bu materyel sonuçları biz para akışına bağlarız. Sanatın getirdiği ise ruhla ilişkilidir. Elle dokunulamayan, gözle görülemeyenle… Materyalizmi reddeder, sevgiyle beslenir. Doğru bakış açısıyla bereketi de çeker. Ama çoğu sanatçı, 'Sanat para getirmez' inanç sistemini benimsemiştir. Bu yüzden sanat, 'para getirmeyen bir şey' tanımına kadar indirgenir, ve bu materyel olana tapan dünya sisteminde, bu kadar soyut bir kavram, küçümsenir. Küçümsenir çünkü zordur. O kadar zor ve soyuttur ki, onu irdelemek zaman ister, sabır ister. 'Aaaa ne güzeeel,' dediğinde diğer meslek sahibi kişi, aslında aynı sevme ve sevilme arzusunu duymaktadır. Ama sanatın karmaşık oyununu oynamaya cesaret edemediyse, 'ben de resim yapıyorum bazen' ile yetinir. Unuttuğu şey, dünyanın bir açıkhava müzesi, kendisinin de bir sanat eseri olduğudur…''
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder